Hayatta çoğu insanın başına gelen, çoğu zaman düzeltilebilen ama tez canlı iseniz, bunu düzeltmenizin biraz daha zorlaştığı şeydir, doğru zamanlamayla konuşmak.
İnsanın kalbinden geçenleri, akıl süzgecinden geçirip dile yansıtmak oldukça zormuş.
Zamanla öğreniyorsun ki, her şey her an söylenmiyormuş, söylenemiyormuş. Ve yeri gelip konuşmak istersen de dil itaat etmiyor, kemikleşiyormuş adeta. Böyle anlarda zorlamaktan ziyade belki de susmak gerek. Çünkü aklından geçenler, kalbin tarafından destek görmüyordur. Bir yerde bazı şeyler eksik kalmış olmalı ki, sadece kalp ve akıl onay verdiğinde içine siniyor.
Hayatta en zor şey iletişim.Ben herkesle iyiyim diyen insan yoktur sanırım hayatta. Mutlaka takıldığımız nokta oluyordur. Çoğu zaman başarsak ta, yeri geliyor tökezleye biliyoruz. İnsanın sağı solu belli olmaz derler ya. Bu yüzden iletişiminde sağı solu belli olmuyor.Bir gün iyiyim dediğin kişiyle, bir bakıyorsun ertesi gün konuşmaz hale gelebiliyorsunuz.
Böyle durumda bazı konuşmalarda yetersiz kalabiliyorum. Bu yüzden konuşmalarımı üç kategoriye ayırdım. Bodoslama konuşma, konuşmaya yeltenirken yarıda kalma ve konuşamama..
Konuşmadan önce düşünmek en kalitelisidir ama bende bazen işe yaramıyor. Bodoslama konuşabiliyorum. Lafın sonu nereye varacak kaygısı gütmeden. Ama sadece o anlık. Asıl fasıl ondan sonra başlıyor. Kötü sonuçlanmasa da, ben aklıma getirdikçe :' Ne gerek vardı bu cümleyi kurdun orada?' ya da 'Sana dokunmayan şey hakkında ne diye konuşuyorsun, dilini tutmasını bilmelisin.' gibi iç kemirmeleri baş göstere biliyor. Bu benim art niyet düşünerek değil de, yanlış giden bir olayın bana vermiş olduğu rahatsızlık sonucu atladığım konuşmalar. Bazen yerini bulsa da, bazen takılı kalıp çözüm bulmaya çalıştığım noktalar da olabiliyor. Sonuçta kimse senin gönlünden geçeni bilmez, ağızdan çıkana bakar. Herkes böyle anlar yaşıyordur diye düşünüp teselli bulmaya çalışıyorum. Sonuçta her an her konuştuğumuzu ölçmeye biliriz.
İkinci durum ise konuşmaya yeltenirken yarıda kalması. Yani konuşurken kekelemeye başlamam. Bu durum bu aralar çok nadir baş gösteriyor. Kekemelik sebebim, aklımdan geçen düşünceyi ifade ederken kelimenin ağzımda yuvarlanıp bir türlü dışarıya aktaramamış olmam. Bunu yaptığım da farkında oluyorum. Konuşmaya zorladığımda kesinlikle işler karmaşık hale geliyor ama durup derin nefes alıp devam ettiğim de hiç bir sorun kalmıyor. Bunu ilk fark ettiğim de 'Kaç yaşındayım bu yaştan sonra kekeme oldum:' diye hayıflanırken, bu sorunun farklı bir boyutunu öğrendim. Beyni ve dili fazla zorlamam dan kaynaklanıyormuş. Çok şeyi aynı anda düşünüp ifade etmeye çalıştığım anda dilim o hıza yetişmediğinden tekleyip kalıyormuş. Tıpkı arabayı kaldırmaya çalışırken debriyajdan ayağını kaldırmayıp, gaza yüklenip arabanın kalkmasını beklemek gibi. Dinlenip, acele etmeden dengeyi tutturduğum an, bu sorunda ortadan kalktı. Aklımızda bulunsun ki, çocuklarınız kekelerse hemen endişelenmeyin. Çünkü yaşadıkları olayları ve hayalleri o kadar tez canla anlatabiliyorlar ki bu da istemsiz kekelemelerine sebep olabiliyor.
Benim için en zor olan konuşamama. Bunun kekemelikle uzaktan yakından alakası yok. İnsanları kırmak en korktuğum şey. Sanki dünyanın sonu gelecekmiş gibi bir izlenim bırakıyor bende. Ve bu durum da insanları kırmamak için, konuşmam gereken yerde, susmam işleri zorlaştırıyor. Ben onu incitmeyeyim diye susarken, karşı tarafında inadına konuşmaya devam ediyor. Elbet bizde konuşmayı, o an cevap vermesini biliyoruz ama yapmıyoruz. Bunu bir kez de karşı tarafın düşünmesi lazım. Şu ana kadar hiç denk gelmedim. En sevdiklerinde olsa eğer kendini ufacık ta haklı görüyorsa bana hiç konuşma hakkı tanımadan kendi bildiğini okumaya devam ediyorlar. Sanırım susarak ta hep onları haklıymış konumuna sokuyorum. Susuyorum...Susuyorum... Daha sonra duygularım yer değiştirip öfke duyacağıma gülebiliyorum. İçten içe sırf kırmamak için susup dudaklarımı kemiriyorum.
Bu durum genellikle iyi sonuçlanmıyor. Çünkü hep sabredip sustuğum için, içimde tuttuklarım belli zaman sonra taşıyor ve gelmiş geçmiş bütün sayfalar yer yüzüne çıkıyor. Bu durum en vahimi. Her şey o dakikadan sonra inceldiği için o incelen yerden de kopup gidiyor.
Farkındayım, tezatlıklar abidesiyim. Ve bunun için bazı kararlar ve tavsiyelerde bulunmak istiyorum.
TAVSİYE 1: İradene hakim ol.
TAVSİYE 2: Kişiliğinin gerektirdiği şekilde harekete geç.
TAVSİYE 3: Bir ağız dolusu bir anda konuşmak yerine iyi dinle, iyi tart, iyi konuş ki pişman olma.
TAVSİYE 4: Karşında ki kişi çok sevdiğin de olsa seni incitiyorsa susmak yerine, hissettiklerini iyi ifade et ki ne düşündüğünü bilsin. Çünkü susmak ikinizin hayrına değildir.
TAVSİYE 5: Tavsiye 4 tutmadıysa, demek ki yeterli miktar da birbiriniz için değerli değilmişsiniz. En güzel söz: 'İnceldiği yerden kopsun.'
TAVSİYE 6: Hiç bir konuşma için canını sıkmaya değmez. Alman gerekeni al, gerisini bırak gitsin.
TAVSİYE 7:Sevdiklerinle hiç çekinmeden her şeyi konuş. Onlar seni, sende onları bil ki pürüz oluşmasın. Çünkü onlar kenara atabileceğin kişiler değil.
Birde bu şekilde devam edelim. Bakalım hayat bize neyi gösterecek...
Yorumlar
Yorum Gönder