Bir yıldır olmadığım nezle, Ramazanla beraber usulca giriverdi hayatıma.
Sadece girmekle kalmadı çorba gibi karıştırdı bünyemi adeta. Çok zorlandım, sabrettim derken bitti bitecek.
Hastalık anında düşündüğüm ve şükretmemiz gereken bir şey geldi aklıma. Hastalık bu bedenimi yoklayıp azıcıkta hırpalayıp kapıyı kapatıp gidiyor. Peki ya kalplerdeki ve akıllardaki hastalıklı düşünce ve hisler?
Onlar nezle gibi iki hapşırık yapıp sırtını dönüp gitmiyor. Daha beter bir şekilde vücudumuza büyük bir zararla yapışıp ruhumuzu ve tüm benliğimizi ele geçiriyor.
Kıskançlık, öfke, nefret, fesatlık.. say say saymakla bitmeyen o pis iç karartıcı his ve düşünceler...
İnsanın bakış açısını karartan, yorgun hissettiren hastalıklı ruh halinden başka bir şey değildir o.
Başkalarının yaptığı işleri kendimizde eksiklik varmış gibi hissettirip yanlış fikirlerle aklımızı ve kalbimizi doldurduğumuz olmaması gereken yanlış hislerdir onlar. Bu hislere önem verirsek, kara bulutlar etrafımızı sarmış ya da fanusun içinde sıkışmışız gibi hisseder hepten boğuluruz.
Böyle zamanlarda farkında olmadan bizim için en önemli şey olan öz saygımızı yavaş yavaş yok etmeye başlarız.
Bunu kendimize yapmaya ne hakkımız var. Neden içimizi çürütüp kendimizi bozalım ki. Çevremiz, yaşantımız en önemlisi ise her şeyden önemli olan kalbimizi pırıl pırıl yapalım. Bunun için çok önemli bir tılsım var. Aslında herkesin bildiği ama kulak ardı ettiği o muhteşem tılsım.
"Herkes kendine özeldir."
Bu düşünceyi tam anlamıyla özümsemiş olsak, o hastalıklı ruh haletinden ve iç karartıcı hisler yerine kendimizin ne kadar harika bir insan olduğumuzu keşfetmiş olacağız.
Bende amuda kalkmak istiyorum ya da 200 metre hiç durmadan bir solukta koşmak istiyorum. Ya da çok iyi bir blogger olmak istiyorum.Ama ne kadar çabalasam da bedensel olarak bunu yapmam mümkün değil ya da çabalarımla oluşacak bir zaman var. Bunun yerine muhteşem kitap okurum. Kitaplar hakkında muhteşem şeyler anlatabilirim ya da kalemi alıp şu an yaptığım gibi bir kaç cümle kurup bir şeyler karalaya bilirim. Ne yani başkası da beni mi kıskanmalı böyle düşünün.
Hiç kimse muhteşem değildir. İnsanlar hep güzel taraflarını yansıtır ve bizse sadece o kısımlarını görür neden bizde bunlar olmuyor diye düşünerek o hisleri adım adım yaklaştırırız. Yok öyle bir dünya. Bir dur bakalım.
O asi hislere karşı mat edecek muhteşem hisler var. Atmalıyız kin, nefret, kıskançlık dolu sözleri. Ne kadar özel olduğumuzu düşünerek getirmeliyiz hoşgörüyü, mutluluğu, yardımseverliği, merhameti.yine say say bitiremeyeceğimiz ama bunları hayatımıza aldığımızda ne kadar mutlu olduğumuzu göreceğimiz hisler.Kendinize hayıflanmak yerine size özel şeyleri keşfedip bunun üzerine gidin bu size ilaç gibi gelecektir. Neden onlardan tutunup kendimize iyi bir yol çizmiyoruz.
Unutmayın "Herkes kendine özeldir."
Sadece girmekle kalmadı çorba gibi karıştırdı bünyemi adeta. Çok zorlandım, sabrettim derken bitti bitecek.
Hastalık anında düşündüğüm ve şükretmemiz gereken bir şey geldi aklıma. Hastalık bu bedenimi yoklayıp azıcıkta hırpalayıp kapıyı kapatıp gidiyor. Peki ya kalplerdeki ve akıllardaki hastalıklı düşünce ve hisler?
Onlar nezle gibi iki hapşırık yapıp sırtını dönüp gitmiyor. Daha beter bir şekilde vücudumuza büyük bir zararla yapışıp ruhumuzu ve tüm benliğimizi ele geçiriyor.
Kıskançlık, öfke, nefret, fesatlık.. say say saymakla bitmeyen o pis iç karartıcı his ve düşünceler...
İnsanın bakış açısını karartan, yorgun hissettiren hastalıklı ruh halinden başka bir şey değildir o.
Başkalarının yaptığı işleri kendimizde eksiklik varmış gibi hissettirip yanlış fikirlerle aklımızı ve kalbimizi doldurduğumuz olmaması gereken yanlış hislerdir onlar. Bu hislere önem verirsek, kara bulutlar etrafımızı sarmış ya da fanusun içinde sıkışmışız gibi hisseder hepten boğuluruz.
Böyle zamanlarda farkında olmadan bizim için en önemli şey olan öz saygımızı yavaş yavaş yok etmeye başlarız.
Bunu kendimize yapmaya ne hakkımız var. Neden içimizi çürütüp kendimizi bozalım ki. Çevremiz, yaşantımız en önemlisi ise her şeyden önemli olan kalbimizi pırıl pırıl yapalım. Bunun için çok önemli bir tılsım var. Aslında herkesin bildiği ama kulak ardı ettiği o muhteşem tılsım.
"Herkes kendine özeldir."
Bu düşünceyi tam anlamıyla özümsemiş olsak, o hastalıklı ruh haletinden ve iç karartıcı hisler yerine kendimizin ne kadar harika bir insan olduğumuzu keşfetmiş olacağız.
Bende amuda kalkmak istiyorum ya da 200 metre hiç durmadan bir solukta koşmak istiyorum. Ya da çok iyi bir blogger olmak istiyorum.Ama ne kadar çabalasam da bedensel olarak bunu yapmam mümkün değil ya da çabalarımla oluşacak bir zaman var. Bunun yerine muhteşem kitap okurum. Kitaplar hakkında muhteşem şeyler anlatabilirim ya da kalemi alıp şu an yaptığım gibi bir kaç cümle kurup bir şeyler karalaya bilirim. Ne yani başkası da beni mi kıskanmalı böyle düşünün.
Hiç kimse muhteşem değildir. İnsanlar hep güzel taraflarını yansıtır ve bizse sadece o kısımlarını görür neden bizde bunlar olmuyor diye düşünerek o hisleri adım adım yaklaştırırız. Yok öyle bir dünya. Bir dur bakalım.
O asi hislere karşı mat edecek muhteşem hisler var. Atmalıyız kin, nefret, kıskançlık dolu sözleri. Ne kadar özel olduğumuzu düşünerek getirmeliyiz hoşgörüyü, mutluluğu, yardımseverliği, merhameti.yine say say bitiremeyeceğimiz ama bunları hayatımıza aldığımızda ne kadar mutlu olduğumuzu göreceğimiz hisler.Kendinize hayıflanmak yerine size özel şeyleri keşfedip bunun üzerine gidin bu size ilaç gibi gelecektir. Neden onlardan tutunup kendimize iyi bir yol çizmiyoruz.
Unutmayın "Herkes kendine özeldir."
Yorumlar
Yorum Gönder